17 Eylül 2016 Cumartesi



İKİİN HİKAYESİ


eski çinli halk resim ile ilgili görsel sonucu


Merhaba Değerli Dostlarım,

Sizlerle görüşmeyeli beşinci gün ve hala benim İnternet arızam giderilmiş değil, Bayram günleri teknik servis çalışmadığı için arıza giderilemedi. Umarım yazışma yapamadığımız zaman döneminde iyi ve hoşça vakit geçirmişsinizdir. Geçmiş Kurban Bayramınızı tekrar kutluyorum.
Okullar önümüzdeki Pazartesi günü açılıyor, yeni ders döneminde tüm öğrencilerimize, öğretmenlerimize, eğitimcilerimize ve okul yönetmenlerine başarılar diliyorum.
Bu arada sizlere yazamadığım günlerde  Blokla ilgili sizlerin beğeni ve görüntüleme istatistikleri yine de bir hayli fazla oldu şu anda  5002 izlenme sayısına ulaşmış bulunuyoruz. Siz değerli Dostlarıma gösterdikleri ilgilerinden dolayı çok teşekkür ediyorum.
Bir başka teşekkür etmek istediğim bir takipçim olan  dostum Gencay Güdül 'e beni takibine aldığı için ayrıca selam ve sevgilerimi yolluyorum.
Bu Blog yazımı karşı ki binada oturan bir komşumun İnternet ini kullanarak sizlerle paylaşıyorum.
Bu yazımda yine Paulo Coelho un hikayeleri ile devam ediyorum.

Kendinizi Sevin Ve Mutlu Olun...En iyi dileklerimle. Esen kalın.




11 Ocak 2015
‘simyacı, Paulo COELHO yazıyor...

Bilge Kral Weng, sarayının hapishanesini ziyaret etmek istedi. Oradaki mahkumların şikâyetlerini dinledi. “Ben masumum” dedi cinayetten hapis yatan bir mahkûm: “Ben sadece karımı korkutmak istemiştim ama kazara onu öldürdüm, bu yüzden buradayım.” “Ben rüşvet almakla suçlanmıştım” dedi bir diğeri; “Oysa tek yaptığım bana sunulan bir hediyeyi kabul etmekti.” Bütün mahkûmlar masum olduğunu söyleyerek King Weng’den yardım dileniyordu. Taa ki, 20’lerinin başında genç bir adam şöyle diyene kadar: “Ben suçluyum. Kavga sırasında erkek kardeşimi yaraladım ve bu cezayı hak ettim. Burada olmak verdiğim zarar üzerine uzun uzun düşünmemi sağladı. “

“Bu mahkûmu hemen serbest bırakın!” diye bağırdı Kral Weng; “Burada bu kadar masum varken bu adamı içerde tutarsak sonunda diğerlerini de kötü yola sürükleyecek. “

Zi-Zhang bütün Çin’de Konfüçyus’u aradı. Ülke büyük bir sosyal kargaşadan geçiyordu ve ciddi şekilde kan dökülebileceğinden korkuyordu. Üstadı bir incir ağacının yanında meditasyon yaparken buldu. “Üstadım, hükümette sizin varlığınıza acilen ihtiyacımız var” dedi Zi-Zhang; “Kaosun eşiğindeyiz.”

Konfüçyus meditasyonuna devam etti. “Üstadım, siz bize kendimizi olan bitenden soyutlamamamız gerektiğini öğrettiniz” diye sözlerini sürdürdü Zi-Zhang: “Bize tüm dünyadan sorumlu olduğumuzu söylemiştiniz.”

eski çinli halk resim ile ilgili görsel sonucu

“Ülke için dua ediyorum” diye cevap verdi Konfüçyus. “Ardından, hemen şu köşedeki bir adama yardım edeceğim. Bunu ulaşabildiğimiz yerlerdeki insanlar için yaparsak bütün herkese yarar sağlamış oluruz. Dünyayı kurtarmak için sadece düşünceler üretmeye çalışmakla kendimize bile yardım edemeyiz. Politika yapmanın bin bir yolu vardır, bunun için hükümetin bir parçası olmaya gerek yoktur.”

GERÇEK

“Yaşlı maymunlar ellerini sukabağı şişesine batırmazlar” deyişinin kökeni şu hikâyeye dayanır: Hindistan’da avcılar, hindistancevizinin kabuğunda bir delik açar ve içine bir muz yerleştirip hindistancevizini gömerler. Sonra maymunlar bunu bulur, kazıp çıkarır ve delikten ellerini sokarak muzu tutarlar. Ancak muzu tutan elleri yumruk halini aldığından deliğe sığmaz ve geri çıkaramazlar. Meyveyi bırakıp ellerini kurtaracaklarına, maymunlar imkânsızı gerçekleştirmek, yani muzu oradan çıkarmak için uğraşmayı sürdürür, taa ki yakalanana kadar. Aynı şey bizim için de geçerlidir. Belli bir şeye sahip olma arzusu – bazen bu çok küçük ve gereksiz bir şey de olabilir – sonunda bizi o şeyin tutsağı haline getirir.

DEĞERLENDİRME

“Yahudi Üstatların Bilgeliği” adlı kitaptan: Haham Yannai şöyle derdi: Bizim için kötülerin zenginliğini ya da iyilerin çektiği acıları açıklayabilmenin bir yolu yoktur. Ancak, bizden istenen tek şey bizim kendimizin adaletli olmasıdır.

Gerçek bizim olmasını istediğimizden çok daha karmaşıktır. Her şeyin bir anlamı olduğu konusunda ısrar edersek, sonunda çaresizliğe düşeriz.

Gerçek, renkli kâğıtlarla sarılıp, ahlakçılığın altın kurdelesiyle süslenemez. Gerçek, bizim gözümüzdeki iyi ve kötü, doğru ve yanlış algısından daha büyüktür.

Gerçek neyse odur, bizim olmasını hayal ettiğimiz şey değil. Nerede adalet için savaşabilme gücümüz olursa savaşacağız.

Bizim algımızın ötesinde bir gerçekle karşılaşırsak, o zaman bile, elimizden gelenin en iyisini yapalım.

Paulo COELHO
HaberTürk

Bu yazı http://www.haberturk.com adresinden alınmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder